Ne mutlu Türküm Diyene
Rıhtımda bir adam
Medeniyetin beşiğinde
Düzenbazların eşiğinde
Rıhtımda bir adam
Memleket sevdalısı
Maviye bürünmüş siyah hafiften
Gök ağlamaklı
Kudurmuş deniz
Fırtına öncesi sessizlik vurmuş rıhtıma
Düzenbazlarda girmiş bu sulara
Küçük kayıklı, kürekli
Nereye kadar güçleri
Ha işte fırtınada yetişti
Alabora oldu kayıklılar
Sarılmış küreklere
Deniz aldı götürdü boğulmaktalar
Son çırpınışları izliyorum rıhtımdan
Otuz ağustos bugün
En büyük lüksüm; türküm
Haydi, yetmiş dilde
Ne mutlu türküm diyene...
Mustafa Kemalin Kağnısı
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin açışıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına,
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız yanı sıra.
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden.
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında,
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim.
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden nicelden.
Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden ne,
Daha etti, yok.
Daha dedi gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur.
Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin.
Koma yollarda beni, kutun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım,
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
Kahramanlık
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık: saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir kahramanlık;
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık:
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir.
Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerektir.
Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir...
Gençlik Marşı
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar,
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.
Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar, taşlar.
Bu ağaçlar, güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.
Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar;
Yol uzun da olsa ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin.
Cenk Türküsü
Türk Oğullarına
Düşman yine öz yurduna el attı,
Mezarından Ata’n kılıç uzattı,
Yürü diyor, hakkı zulüm kanattı,
Attila’nın oğlusun sen unutma!
Medeniyet deme, duymaz o sağır;
Taş üstünde taş kalmasın durma kır:
Kafalarla düz yol olsun her bayır,
Attila’nın oğlusun sen unutma!
Koş, Plevne yine al bayrak taksın,
Gece gündüz Tuna suyu kan aksın,
Yaksın kahrın, bütün Balkan'ı yaksın;
Attila’nın oğlusun sen unutma!
Çabalarımız
Otuz ağustos 30 günlük çaba sarf edildi
Yurdumuz için
Büyük gün
O gün çünkü büyük
Çaba sarf edildi
Bu güzel günler
Bizim için
Bu güzel
Günleri biz devam
Ettirmeli
Bu Vatan Kimin
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...
Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...
Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir...
Bir Yolcuya
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sâkit yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklâl uğrunda, namus yolunda.
Can veren Mehmed'in yattığı yetidir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan cüz'ü de geçerken ele
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder